Bu haftaki yazıma bir ata sözüyle başlamak istedim. Atasözleri bir toplumun geçmişten günümüze gelen, uzun deneyimlerden yararlanarak kısa ve özlü öğütler veren, aynı zamanda toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtan anonim sözlerdir. “Kalem kılıçtan keskindir.”Bu ata sözünü her duyduğumda içimi bir ferahlık kaplar. Çünkü bu atasözü şiddetin, kaba kuvvetin, vandallığın, önüne bir set gibi dikilir ve bu da beni ziyadesiyle memnun eder.
Ama etrafıma baktıkça atasözünün verdiği ferahlık, yerini hüzne, kedere, karamsarlığa bırakır.
Ölüm döşeğinde iken dahi yiyeceğimizi birbirimizle paylaşan bir toplumken, birbirimizin malını gasp ettiğimiz, ne bakıyorsun kavgalarına maruz kaldığımız, İncir çekirdeğini doldurmayacak bir meseleyi dahi aşılamaz bir sorun haline getirdiğimiz, değil aç olan komşumuzu anne babamızı ihmal eder duruma geldik. Tok açın halinden anlamak yerine hor görmeye başladık. Sevgiyle muhabbetle yani kalemle çözebileceğimiz her türlü meselemizi kinle, nefretle, hemen kaba kuvvetle çözmeye kalkışan bir toplum olduk. Neden mi dersiniz, bizlikten benliğe, birlikten ayrılığa, uysallıktan hırçınlığa geçmiş, birbirimize tahammüllümüzün kalmadığından, kendimize istediğimizi kardeşimize istemediğimizden olsa gerek.
Oysa İslam ümmeti, böyle mi olmalıydı. Alemlere rahmet olarak gönderilen hak ve adalet peygamberinin ümmeti bir birbirine mi sırtını dönecekti. Bir duvarın tuğlaları gibi birbirini tamamlayan ümmet böyle parçalanmış hale mi gelmeliydi.” Birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olamazsınız” hadisine rağmen
birbirine kin mi besleyecekti. Sevgi, saygı, muhabbet varken kin, nefret, haset, gıybet gibi hastalıklara mı yakalanacaktı. Kendisi için istediğini kardeşi için de istemesi gerekirken hep kendisini mi düşünecekti. Tatlı sözün yılanı deliğinden çıkardığını bilindiği halde kırıcı sözler mi sarf edecekti.”Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisini bildiği halde, bir musibette ona ilk yetişen komşusuna kötü mü davranacaktı.
Biraz da bizi idare edenlere gelelim. Cumhuriyetin Kuruluşundan günümüze kadar hepsinin ortak bir amacı var “ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmak” ama bu seviyeye ulaştırmak için bir araya geldiklerini ya da gelip te uzlaştıklarını ne duydum ne de gördüm. Kendimi bildim bileli partiler arası çekişmelerin durduğuna,
Milletin dertleriyle dertlenmeleri gerekirken, efendilerin karşılıklı düellodan uzak durduklarına şahsen hiç şahit olmadım. Birinin diğerinin doğrusuna doğru dediğini duymadım. Aksine herhangi birinin ya da İktidarın doğrusuna, muhalefet olsun diye doğrudur demeyeceğiz diyenlere çok kez şahit oldum. Yani sonuç hep atışma, çekişme, olumsuz eleştiri, ben dili, duello.
Aynı amaç için uğraştıkarını söyleyen yöneticiler, bir türlü bir araya gelip halkı düşünemediler. Öyle ki yan yana gelmeye bile tahammül edemedikleri zamanlar bile oluyor. Millete sağ duyulu olmayı tesviye edenler bir türlü sağ duyulu olmayı, sabırlı olmayı, halkın dertlerini çözme konusunda hem fikir olduklarını bir türlü göremedik. Oysa ki bu halk bir vekil yada idareci seçerken kini, nefreti, değil; birliği, beraberliği, kardeşliği, adaleti, dürüstlüğü, toplumun her kesimine aynı gözle bakanı, kimden gelirse gelsin doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebileni seçer. Seçimlerden hemen sonra karşılıklı kılıç ve kalkan kuşananları değil.
Son olarak. Hani kalem kılıçtan keskindi. Alsanıza kalemi elinize.